.

NEXT STATION : LONDON

13 Aralık 2010

"Body Worlds" İçimizde İçimizde

Aslında Next Station için San Diego yazmıştım ama Body Worlds'ün İstanbul'daki son günleri olduğu için biraz torpil geçeyim dedim kendisine.Aylardır kurduğumuz cümleydi:" Evet yaaa! Gidelim bu haftasonu" ve nihayet bir hafta sonu nasip oldu. İlk tavsiye: HAFTASONU GİTMEYİN! Aksi takdirde bir saate yakın sıra bekleyebilirsiniz. Beklerken de aşağıdaki gibi tırsak tırsak fotolar çekilir durursunuz. Ama tırsacak bişe yok. 3-5 yaşındaki çocuklar oynaya oynaya dolaşıyorlar içeride. Body Worlds göründüğünden daha eğlenceli ama bir o kadar da gerçek!


Body Worlds nedir hacı derseniz , plastinasyon yoluyla dönüştürülmüş 200'ü aşkın otantik insan örneğiyle (bedenlerini tıp dünyasına bağışlayan insanlar), insan bedeninin formunu, güzelliğini, işlevini ve potansiyelini anlatan,dünyada bugüne kadar 30 milyonun üzerinde ziyaretçi çeken enteresan bir sergi. Tam sayı olmasa da İstanbul'a yaklaşık 25 tanesi getirilmiş. Salona girdiğinizde sol tarafta bir oda hazırlanmış ki bu odanın girişinde: etkilenecekseniz es geçiniz tarzı bir uyarı var, çünkü bu oda, cenin dünyasını hafta hafta gözler önüne seriyor.

Body Worlds'e giderken sizlere vereceğim ikinci tavsiye: yanınıza bir doktor ya da iki üç sınıf geçmiş bir tıp öğrencisi almanız. Aksi takdirde hepsi size aynı gelecektir.

Aşağıdaki çalışma vücuttaki her bir parçanın tek tek iplerle demir parmaklıklara asılması sonucu ortaya çıkmış.

Bu arada fotoğraf çekmek içeride kesinlikle yasak ama tabiki biz Türklüğümüzü yine yeniden göstererek ve yasak çiğnenmek için vardır mantığıyla hareket ederek bir iki poz çektik.Taa ki sergiyi gezen kadıncağızlardan birinin: "Fotoğraf çekmek yasak, öyle olsa biz de çekeriz herhalde" şeklinde çemkirdiği o ana kadar.

Aşağıdaki örnek tam üç sene de hazırlanmış. Bu bilgiyi serginin çıkışında yer alan altı dakikalık videoda öğrendik ki bu video aynı zamanda "Plastinasyon" ne demek onu anlatıyor.


Bu da Zürafa işte, hepimizin bildiği. Anlamak için tıp öğrencisi olmaya gerek yok yani :)

Body Worlds Karaköy'de Antrepo-3 de sergileniyor.Tophane'nin o civarlarda. Bu ay sonu da sergi İstanbul'a veda ediyor. Elinizi çabuk tutun derim.

Body Worlds ekibi

Body Worlds Öğrenci Bilet: 19TL
Body Worlds Yetişkin Bilet: 22 TL

Grup indirimleri var ama hiç o işlere girmeyin. Kredi kartıyla da ödeme yapılıyor. Biletleri biletixden de alabilirsiniz, içerdeki gişelerden de.Değişen birşey yok yani fiyat olarak.Ama zaman olarak birazcık fark edebilir.

Sergi hakkında ayrıntılı bilgi için: http://bodyworlds-istanbul.com/
Biletix'den bilet satın almak için: http://www.biletix.com/static.htm?page=sp41

11 Aralık 2010

Six Flags Rollercoaster Park California

Aylar yıllar üstüne yeni post sonunda geldi. Kafam iyiyken, sınavlar da başlamadan, kendimle kalmışken fırsat bu fırsattır. Gelecek istasyon dediğim "Six Flags Rollercoaster Park" dayız. Amerika'nın birkaç şehrinde şubeleri olan bu park dünyanın en eğlenceli parkı olarak gösteriliyor. Biz Los Angeles'a yarım saat mesafede olan şubesine gittik ama nasıl gittik, ne siz sorun ne ben söyleyeyim...



Six Flags Amerika'ya gitmeden önce biletlerini satın aldığım atraksiyonlardan biriydi. Orada internet problemi yaşamamak için elimde koca bir dosya ve içerisinde onlarca çıktıyla gittik ki en iyisini yapmışız. Planladığınız şeyleri gün gün yaşıyor olmanın keyfi paha biçilemez bir durum.

Kaç gün öncesinden stres başladı ablamla eniştemde tabi. Ben daha önceki Amerika maceramda bu deneyimi yaşadığımdan gayet rahattım çünkü bize göre göründüğü kadar korkunç değildi ki rideları yaşadıktan sonra bu yargımıza daha bir inanmıştık.Her gün bizi erken saatlerde kaldıran eniştemin Six Flags e gideceğimiz gün uyandığı halde saat 13:00 a kadar bize bir tık etmeyişi olayla ilgili gerginliklerini sizlere hissettiriyordur. Zaten otoparka arabayı çektiğimizde karşımıza çıkan bu görüntü aslında herşeyi açıklıyordu. :)


Bu turuncunun adı Goliath. Parkın içinde onlarca alet var.Ama bu bizim için en özeli.Çünkü aynı insan eniştemin trenin en tepeden indiği her anda bakın bakın ve vay anasına tarzı tepkileri günün repliği olmuştu artık :) En iginci de baktık baktık ama binemedik. Çünkü binmemek için elimizden gelen her türlü oyalanma hallerini yaşıyorduk. Yemekler, kahveler, tuvaletler, alışverişler bitmiyordu ki bir atraksiyon yaşayalım. En ilginci de ablamın: "Biliyor musunuz, ben çok sıkıldım" cümlesini kurmasıydı, hem de dünyanın en eğlenceli EĞLENCE PARKI'nda. :)

biz ve Six Flags & Six Flags ve biz


Sonuç ne oldu biliyor musunuz? Seviyesi en düşük olan ridedan sonra, gerim gerim gerilen çiftimiz "Scream" isimli ridea binmemizin ardından park alanını terk etme kararı aldı. Ablam trene binmeden önce garip, delirmeye yönelik tepkiler vermeseydi, zorlayacaktım aslında. :))) Adrenalin dolu parktaki gezimizi Polyanna bir şekilde tamamlamaya karar verdik. Looney Tunes karakterleriyle fotoğrafımızı çekildik ve unutulmaz birer kap dondurma yedik. Üstelik Türk bir Work&Travel maceracısı arkadaşımızın elinden.:)

Amerika' ya gidildiği zaman olmazsa olmazlardan biridir "Six Flags". Oraya gitmeden dönerseniz gözüme görünmeyin nalet olasılar. Öpüldünüz ;)

Six Flags Park Ücreti : 35$
Dondurma: Sanırım 8$ falandı.

22 Ekim 2010

Universal Studios Hollywood

Uzuun bir aradan sonra selamlarımı sunarım güzel insanlar. Yaz tatiliydi, ev taşımaydı, kayıt yenilemeydi ancak oturdum ama bundan sonra bu işi bi düzene sokacağım, merak etmeyiniz. Kaldığımız yerden devam etmemiz için eğlenceli bir şeyler sergilemem gerekiyordu ki film stüdyoları imdamıma yetişti. Bayanlar baylar; eğlencenin başkenti universal studiolarına hoşgeldiniz.


Arabayı parkediyorsunuz, asansör kapıları açılıyor ve böööyle bir dünya karşılıyor sizi. İmax sinemasıyla, restaurantlarıyla, meşhuuur Hard Rock Cafesiyle ve onlarca tekstil ve hediyelik eşya mağazalarıyla 500 metrelik Cityloft universal studioların alışveriş alanı:(Tabi buralarda sevgili ablam Alev'i tutabilene aşk olsun)



Burası da aynı yerin akşam versiyonu: Yani enişte Caco'ya inmenin indiği o dakikalar:

Universal Studiolar onlarca ride dan oluşan bir eğlence merkezi. Ride dediğim şey de ray sistemlerine oturtulmuş belirli filmlerin içeriğinden oluşan 1-2 dakikalık eğlence aracı. Bunlar da ride lardan fırlayan bazı karakterler işte :)


Ride demişken böyle birşeyi kastediyorum. Mesela Simpsonslar. 2008 yılında kurulmuş bu bölümde bindiğiniz 8 kişilik makineyle yükselerek bir simspons çizgi filminin oyuncusu oluyorsunuz. Bir makinede olmanıza rağmen aletin rollercoaster hissi yaşatması da "adamlar yapmış abi" cümlesini kurmamıza sebep olan şey zaten ;) O şey bu şey yani...

Bu da içeriye girer girmez hurrraaaaa,koşun diye herkesin bir an önce sıra oluşmadan üşüşmeye çalıştığı çok meşhur studio turdan kesitler. 45 dakika bekleyerek huzura ulaştığımız bu turda; geçmişte çekilen filmlerin setlerini gezerken, orada kullanılan arabalar ve evleri de cıbıldak gözle görebiliyorsunuz. Tabi yeni çekilmekte olan filmler ve çekimi devam etmekte olan dizilerin de setlerini görebiliyorsunuz(Desperate Housewives gibi). Biraz sıkıcı gibi anlattım belki ama bu 45 dakika da size yaşattıkları heyecan apayrı bişe. Tepemize kamyonun düşmesi, suların bizi lop etmesi, jaws köpek balığının yeniden doğuşu zart zurt.Aracın tepesinde ekranda gösterilen filmi size yaşatıyolar sonuç olarak.Gidin görün canım, onu da anlatırsam ne heyecanı kalır.Haa bu arada 45 dakika bekleyerek huzura ulaştık dedim ya hani. Bilet satın alırken fast pass diye bir seçenek sunuyolar size. Bununla hiç beklemeden istediğiniz ride a en önden binebiliyorsunuz. Tabi bir bedeli var: normal bilet bedelinin 4 katı kadar ;) Para var, huzur yok demeyin yani.


Bu da 1995 yapımı "Waterworld" filminin yarım saatlik canlı filminden görüntüler. İlk söyleyeceğim şey, içeriye girdiğiniz de mümkün mertebe en arkalara oturun, aksi takdirde sudan çıkmış balıktan beter oluyorsunuz.Adı üstünde ya zaten "Su Dünyası" Bugün CNBC-e de izlediğiniz birçok dizinin yardımcı oyuncuları tarafından vardiyeli olarak hayata geçirilen bu gösteri de uçan adamlar, düşen uçaklar vb... onlarca atraksiyon var. :)


Gelelim Universal Studiolar'ın 2010 yılında patlattığı bombasına: "King Kong 360 derece 3D." 3D demelerine bakmayın siz, oldukça mütevaziler bu konuda. Bizce 45D falan.Bu deneyimden sonra Türk sinema sektörüne ne denli bir katkım olur bilmiyorum. Yine Studio Tour içerisinde simsiyah bir tünelin içerisinde filmin yaratıcısı Peter Jackson'ın konuşması ile başlayan atraksiyon son nokta. Başka da bişe demem. Buyrun!

Universal Studios Giriş Ücreti: 59 $ (herşey dahil)

3 Eylül 2010

Yaşayan Cennet "Edinburgh"


Oyy çok şükür, görüştük.İki koca ay olmuş yahu buraya bişe yapıştırmayalı. Ama sanmayın ki bu süreçte öyle boş oturdum. Onların da sırası gelecek ama önce tozlu raflarımda kalan (çok uyuz bir tabir oldu biliyorum) Edinburgh mucizesini patlatayım da İskoçya'da rahat etsin, ben de.

Edinburgh'a gelinir, önce bi şok olunur, gözler silinir, bi daha şok olunur, noluyo lan, ben nerdeyim tarzı tepkiler verilir, -ulunur,-ilinir zart zurt...Çok klişe tabirler kullanacağım: Eski bir tarih filminden fırlamış gibisiniz burda, masal kahramanı da sizsiniz...Nerede yenilir? -Grassmarket. Neresi gezilir? -Edinburgh Kalesi, Cesur Yürek filminin çekildiği yeşillikler !?! Gezmek için en iyi yöntem? -Citysightseeing turları...

Edinburgh Kalesi'ni şehre girer girmez gözünüzün içine sokuyorlar zaten. Harry Potter'ın bazı filmlerine de ev sahipliği yapan(Hogwarts School) yerdir burası.Aynı zamanda meşhuuuuuur Brave Heart(Cesur Yürek) filmi için de kullanılmış bir yer! Şu dipnotu vermek isterim: İçeride tarihe dair hiçbir iz olmamasına rağmen, Kütahya porseleni modeli porselenler, dandirik Çin bibloarıyla vs vs donatılmış ve abartılmış olması; adamların ülkelerine turist çekme işini ne kadar başarıyla yapabildiklerinin bir göstergesidir. Biz utanmaya devam edelim bu beceriksizliğimizden ötürü.

Bu da "World is Mine" klasiklerinden Ben ve Zart&Zurt ve Ben

Gidilmesi gereken bir başka yer ise hemen kaleye çıkılan yolda giderken solda dönerken sağda bulunan "The Scottish Whisky Experience".Kafanız bi milyon olana kadar bedavaya viski içebileceğiniz on numara bi yer.Meşhur Scotch Whisky leri tadmadan dönmeyin derim...Kahvaltı olayına hiç girmiyorum, görünen köy kılavuz istemiyor.

Edinburgh u en güzel yapan şey ne derseniz; parkları. Türkiye de hiçbirimizin işi olmaz parklarla, bahçelerle. Böyle yerlere gidince pek bi kıymetli oluyor ama burası da hakketen bambaşka güzellikte bir yer. Şehrin ortasında bu postuma bu başlığı vermeme sebep olan yer: Yaşayan Cennet Ödülü: Edinburgh


P.S: Edinburgh diye yazılır, Edinbura diye okunur. For your info!

Glasgow-Edinburgh Bus Ticket: 8 pound
Edinburg-Aberdeen Bus Ticket: 12 pound
The Scottish Whisky Experience: Free
Edinburgh Castle: 16 pound
Citysightseeing Tour: 11 pound

1 Temmuz 2010

Dandirik Şehir "Dundee"

İçerisinde sadece 4 saat kaldığımız bu dandirik şehir Dundee, İskoçya'nın en saçmasapan şehri. Sırf gittim diye koyuyorum size fotoğrafları, siz gitmeyin diye :)

Dundee Sokakları


Dundee ve Ben&Ben ve Dundee


İşiniz olmasın burayla :))

St.Andrews-Aberdeen Bus Day Ticket: 4.5 pound

23 Haziran 2010

Dünyanın golf merkezi: "St.Andrews"

İskoçya'nın en eski kasabası St.Andrews. Küçük bir sahil kasabası burası ve İskoçya'da görülmesi gereken yerler arasında sayabilirim size. Golf ile dünyada önemli bir yere sahip olan St.Andrews yemyeşil bir doğaya sahip :)

St.Andrews ve ben&ben ve St.Andrews


Küçücük bir kasaba olsa da bir Türk restaurantı ile bir Türk ile karşılaşmamak imkansız. Marmaris Büfe'yi görünce yaşadığımız hüznü, ülke özlemini anlatamam :)

St.Andrews'den Manzaralar

Dundee-St.Andrews Day-Ticket: 4.5 pound
St.Andrews Aquarium: 6 pound

17 Haziran 2010

Tarihin ve Modernizmin Birleşimi: "Glasgow"

İskoçya'nın en büyük şehri Glasgow, Birleşik Krallığında en büyük nüfusuna sahip üçüncü şehri. Genelde sanayi alanında yatırımların çokça yapıldığı bu şehri tarihin ve modernizmin birleşimi olarak tanımlıyorum ben.Bayanlar, baylar; karşınızda Glasgow :)

SECC(Scottish Exhibition&Conference Center) ki burası bütün büyük showların(Lady Gaga-Rihanna...) yapıldığı arena. Princess Square hayatımda gördüğüm en sevimli avm lerden birisi. BBC Scotland yayın binası da İskoçya'nın Glasgow kentinde...


Ne çok tarihi, ne çok modern, hoş bir şehir Glasgow...


University of Glasgow dünyada en iyi eğitim veren ilk 500 üniversite arasında. Buchanan Street ise Glasgow'un şehir merkezi.Hatta ve hatta Glasgow'da ikamet ettiğim otelde adını burdan alıyor(Buchanan Hotel). Ucuz, merkezi ve rahat :)


Glasgow Katedrali ülkenin en büyüklerinden...Tam da ayin sırasında girmemiz sebebiyle Papaz tarafından sadece yirmi dakikalık gezi hakkına sahip olabildik.


Veee Glasgow'a gitmek için en büyük sebep nedir derseniz; Transport Müzesi derim. Tarihten günümüze binbir teknoloji arabalar,trenler,karavanlar vb... araçlar bu müzede. Harry Potter'ın uçtuğu araba bile burda yahu, hatta baykuşu Hadwick'de içinde :)


Glasgow'u görmek için olağanüstü planlar yapmayın. Mutlaka görülmesi gereken bir yer değil ama Edinburgh'a, ya da İngiltere'ye geldiğinizde ekstradan vaktiniz kalırsa tercihiniz olsun. Görmedim de demeyin hani... :)

People's Palace: free
Transport Museum: free
Glasgow Cathedral: free
Buchanan Hotel(1 gece): 29 pound
Glasgow Science Centre: 8 pound
Citysightseeing tur: 8 pound
Aberdeen-Glasgow Megabus roundtrip: 16 pound (Erken alınırsa çok daha ucuz)

Birleşik krallıkta bulabileceğiniz en ucuz şehirlerarası otobüs sitesi http://www.megabus.co.uk

15 Haziran 2010

İngiltere'nin en sevimli şehri: "York"

Bu post için çok çok fazla yazı yazıp kimseyi meşgul etmeye gerek yok öyle değil mi? Fotoğraflar İngiltere'nin en sevimli şehri YORK'u gayet güzel anlatıyor bence. İyi seyirler :)

York'tan Manzaralar


Sokaklar o kadar şirin ki kendinizi tarihi bir filmin içinde ya da Hansel ve Gratelin dünyasında gibi hissediyorsunuz. Polyanalar için sakıncalı olabilir bu şehir...

York'un sokakları, restaurantları, cafeleri


Bu şapşallarda York trafiğini umarsızca kesmeleriyle meşhurlar. 10 dakika boyunca otobüste bu miniklerin yoldan çekilmelerini bekledik.

York Şapşalları


İngiltere'nin en büyük tren istasyonu York'a aitmiş sevgili dostlarım.

Ve yalnız seyahatlerde en çok kullanılan cümle: "Can you please take my picture?" :)

Ben ve York&York ve Ben


Bu da İngiltere'nin Ulusal Demiryolları Müzesi. Kraliyet ailesinin bindiği ilk trenden tutun günümüzde Manş Tünelinden Londra ve Paris'i birbirine bağlayan Eurostar bile var.Ayrıca harika bir simülatör deneyimi daha yaşadım bu müzede. Beş ayrı simülatör içerisinden geçmiş zamandan şimdiki zamana geliş olanı seçtim ama en güzeli Londra-Brighton arası tren yolculuğunu yaşatanmış. İçerde 270 km hızla gittiğinizi hissettiriyormuş size.

National Rail Museum

Başıma gelenler;
  • Ara sokaklardan birinde yürürken duyduğum şarkı: Funda Arar-Yak Gel. Üstelik bir İtalyan restaurantından geliyor olması ve içerde Türklüğe dair hiçbir iz olmaması...
  • Ipodda Işın Karaca'dan "Dert Bende Derman Sende"yi dinlerken soförün otobüsü çevre yolunda durdurup arkaya gelip,sesini kısmamı benden rica etmesi. Allah'ın İngilizi işte; ne anlar hoşaftan,dertten,dermandan...
  • Citysightseeing soförünün geç saatte York'a geldiğimi öğrenmesiyle yarım saat bana bedava tur attırma iyiliği...
Sadece kahvaltımı yapabildiğim,çok fazla vakit geçiremediğim, dünyada futbol kulübüyle önemli bir yere sahip olan şehir "Leeds". York'la arası sadece 20 dakika olunca görmemek olmaz di mi? :)

Leeds


UK gezimi tamamladım ve diyebilirim ki; "YORK" buralara düştüğünüz zaman uğramanız gereken ilk üç şehirden biri...

Manchester-York train roundtrip: 13 pound
York-Leeds train roundtrip: 11 pound
Simülatör: 3 pound
Citysightseeing tur York: 6 pound

13 Haziran 2010

Kâbusum "Manchester"

Hayatımın en stres dolu seyahati bu oldu sanırım. Yahu insan gezmeye eğlenmek, öğrenmek için gider di mi? Ne mi yaptım Manchester da? Hiçbirşey desem...

Başıma gelenler...
  • 2 saat otelimi bulamadım. Ucuz etin yahnisi. Yarım saat şehir dışında...
  • Oteli aradığım zaman oraya gitmem için gereken otobüs numarasını resepsiyonistin bana yanlış söylemesi...
  • Old Trafford Park'a (Manchester United Stadium) gideceğime otobüs şöförünün beni The Trafford Centre denen yeni bir alışveriş merkezine götürmesi...
  • Alışveriş merkezi dönüşü şoförle beni Stadium'a geldiğimizde bırakacağı konusunda anlaşmamıza rağmen beni unutup tekrar şehir merkezine getirmesi...
  • Cirque du Soleil biletimi e-ticket almış olmamla beraber, çıktı alma gerekliliğim ve koca Manchester'da print-out yapacak bir yer bulamamak, showdan iki saat önceye kadar acaba gidebilecek miyim stresini yaşamak.Konser alanındaki ticket shopdaki kızın bile bu konuda özür dileyip hiçbir şey yapamayacağını söylemesi...
  • 2.gün gidecek olduğum Liverpool trenini kaçırmak...
  • Tren istasyonun giderken bindiğim otobüsün lastiğinin tutuşmaya başlaması...
  • Liverpool'a yeni bir otobüs bileti aldıktan sonra son 10 yılın en büyük yağmurunun yağması ve trafiğin birbirine girmesi ve benim Liverpool'a yine yine gidememem( Hayırlısı buymuş prensibinin benimsenmesi)...
  • Bare biraz fotoğraf çekeyim dediğim o sırada makinemin bataryasını, yarım saat şehir dışında bulunan otelimde unutmuş olmam...
  • ve bol diş ağrısı...
Müzelerin müzesindeki eski dondurma araçları rastladığım en güzel atraksiyonlardan biriydi Manchester'da...


Bu arada yanlışlıkla gittiğim "The Trafford Centre" da öyle enteresan ve etkileyici bir şey gördüm ki ; ahanda bunu bloga koymalıyım didim tam o sırada. Karşınızda Hayalet Piyano :) demek istedim ama 44 saniyelik videoyu şu anda ne Youtube ne Vimeo ne de Bloggerın video uygulamasından ekleyebildim.

Allah tan Manchester'a gitmek için çooook geçerli bir sebebim vardı. Dünyanın en büyük gösterisi olarak arz edilen o showa gittim. "Cirque du Soleil". Dedikleri gibiydi de. Show the M.E.N.(Manchester Evening News) Arena'daydı. İçeride kesinlike fotoğraf çekimi yasak olduğundan fotoğrafları googledan çalmış bulunmaktayım ama sağ üstteki sahne fotoğrafı bana ait:) En önden bilet bulmuştum tam bir ay önce bu show için. Bulabilmem bir mucizeydi. Sanırım aynı dakikalarda oynanan İngiltere&Amerika maçıydu bu mucizeyi bana yaşatan. Dediklerine göre de salonda ilk kez boş koltuklar görülmüş bu akşam.


Bu arada en önde oturmanın havası var evet ama cezası da var. Tam iki kez gösteriye dahil oldum. Show başlamadan önce 10-15 tane maskeli şebek salona dalış yaptılar. Hepimizle dalga geçiyorlardı, gülüyorlardı salak salak :) Sonra hepsi bizim karşımıza geldi ve ön sırada oturan insanları ellerinden tutup içeriye götürmeye başladılar, bende dahil. Tam yarı yola gelmiştik ki ellerimizi bırakıp koşarak bizim sandalyelere gittiler ve üzerlerindeki tüm çanta, mont vb... eşyaları alıp kaçtılar :)) Diğer dahil olduğum show ise bir pandomim sanatçısıyla oynadığım hayali beyzboldu. Önce arenanın sağ tarafından bir izleyicide yandı ışıklar,sonra solda, en son ortadan biri olacaktı ki bütün "Cirque du soleil" sahnesinin ışıkları bana döndü bir anda.Mecbur kalktık ayağa tabi:) Ben biraz sert atar gibi yaptım o da topu ağzına kaçırdı, olmayan topu tabi. Sonra bana bağırarak sahneden indi. Evet dövmeye geliyordu beni ama iyi niyetimi anlayınca yardım istedi bu sefer. Sırtın vurmamı istiyordu :) Bende vurdum.Sonra anlaştık,el sıkıştık ve salonda kopan alkışlar ve ben :)

Kâbusum Manchester'ı kurtaran şey bu akşam oldu diyebiliriz..Hayatımın en eğlenceli gecesiydi sanırım. Beni en çok üzen ise bu showu yalnız seyrediyor olmamdı . Neyse yine çok konuştum. Bir yerde yakalarsanız bir gün, varınızı yoğunuzu koyun ortaya ve gidin :) Umarım güzel ülkemde de en kısa zamanda sahne alırlar. "Cirque du Soleil Saltimbanco"...


Cirque du Soleil Saltimbanco ticket: 56 pound
London-Manchester train roundtrip: 22 pound
Manchester-Liverpool train roundtrip: 7 pound
Manchester Bus Day Ticket: 4.50 pound
Manchester Monton House Hotel: 35 pound
Museum of Museums: Free

10 Haziran 2010

Saçma şehir "Birmingham"

Evet bugün Birmingham'daydım. Çok büyük hayallerle sabah 10'da yola çıktım Londra Victoria otobüs istasyonundan. Dünyaca ünlü Cadbury Çikolata fabrikasını görecektim çünkü ve dağıttıkları beleş çikolatalardan mutluluk hormonu salgılayıncaya kadar yiyecektim. Saat 13:00...Gelmişiz bile dedim ama etrafa bakar bakmaz aklıma gelen ilk şey ; otobüs, tren, uçak...Londra'ya hangi toplu taşıma aracı ilk gidiyorsa onla geri dönmek oldu resmen.İngiltere'nin en büyük ikinci şehrinin bu denli çarpık bir kentleşmeye sahip , genel olarak sanayi yönünden gelişmiş, tarihi mimari yapıdan çok çok uzak ve bu kadar Avrupa ile alakasız bir şehir olacağını hayal etmezdim, yakıştırmazdım herhalde. Her yerde tadilat var ayrıca. Belki birgün sonra gitseydim 10-20 Haziran arası yapılacak Yiyecek Fuarı'nda daha keyifli dakikalar geçirebilirdim.:). Gezdiğim şehirlerden en az 300-400 fotoğraf ile döndüğüm olurken Birmingham'da sadece 112 adet fotoğraf çekip gelmem durumu özetler aslında.


Çikolata fabrikası demiştim değil mi? Saat 3 de kapanıyormuş yahu! Bildiğiniz ortada kaldım. Hiç bu kadar acemi bir seyahat geçirdiğimi hatırlamıyorum. İş bu durumum böyle hâl alınca attım kendimi Sanat Müzesi'ne...İşte bir saat kadar takıldıktan sonra beğendiğim dört beş tablo dışında sizleri eğlendirecek tek şeyin aşağıdaki fotoda bulunan yaprak modeli ablam olabileceğine karar verdim. Bu şehir içimdeki sanatçı ruhuyla bile dalga geçirtti bana.


Neyseki günümü renklendirecek bir atraksiyon yakalamıştım Sanat Müzesi'nin en alt katında. "T-Rex The Killer Question" isimli dinazorlar diyarını anlatan bu hareket eğlenceliydi oldukça.

Kahve molasız seyahat mi olur? Olmazzz...Tam oturdum Gloria Jeans'e, aldım sıcak çikolatamı, gök delindi. Delindi derken mübalağa yok burda, bildiğiniz delindi.Böyle bir yağmur olamaz. Gün zaten o kadar rezalet bir biçimde geçiyordu ki benim için bu yağmurla bir saat boyunca kafede mahsur kalıp gazete okumak zorunda kalmak tüm depresif duygularımı harekete geçirmeye başlamıştı. Haa bu arada uzun süredir merak ediyordum Gloria Jean's Coffee hangi ülkenin şirketi diye. "Avusturalya"imiş. Depresif mod diyince insanı bu moddan çıkaracak tek bir şey biliyorum o da yemek . Yağmurun en şiddetli yağdığı o sırada fırladım karşı restauranta."Cafe Rouge"(Fransız restaurantı). Hemen hemen herkes bilir bu restaurantı. Dünyanın birçok şehrinde şubesi vardır çünkü. Ne yediğim aşağıda bayanlar baylar :)


Bu kadar lanet yağdırdığım bir şehir için bunca foto,video,yazı hazırlayıp gerektiğinden fazla mı özen gösterdim diyorum acaba? Sizce de biraz Oxford'a haksızlık yapmadım mı? Neyse oldu bir kere... :))

Hot Chocolate: 1.80 pound
Potato Gratein: 3 pound
Mixed Salad: 2.75 pound
Earl Grey: 1.95 pound
T-Rex Dinazorlar: 4 pound
Art Museumi: free
London-Birmingham Otobüs: 1 pound
Birmingham-London Train: 7 pound

OX-ford


Oxfooooord, Oxford :) Bu memleketin logosu ne biliyor musunuz? Bir ÖKÜZ...Şaka değil şehrin OX diye başlamasından geliyor...(OX İngilizce de öküz demek; bilmeyenler için:) )Ama ford nerden geliyor hala bir fikrimiz yok...Gitmeden önce nerede yenir dışında hiçbir araştırma yapmadığım bu şehre sabah 10:22 treniyle Londra'dan hareket ettim...Ben gezerken kendimi zora sokmayı hiç hiç sevmem o yüzden bilmediğim bir şehre iner inmez atlarım CitySightSeeing otobüsüne...Bu turlar zaten şehirde görülmesi gereken her yere canlı rehberler eşliğinde sizi götürüyor.Sizi hem jeodezi mühendisi olmaktan kurtarıyor,hem de inanın daha hesaplı bir seyahat geçirmenize yardımcı oluyor.Neyse...Neler öğrendik?Nerelere gittik bir bakalım? :)

--->Şehir tamamıyle üniversiteden oluştuğundan birçok kolej bütün şehri kaplamış durumda.Fakülteler dört bir yana dağılmış.Şehri ayakta tutan şey de üniversite zaten...Urfa'da Oxford vardı da biz mi okumadık diyen İbo'nun ardından şunu demeliyim ki Oxford İstanbul'da da yok. :)
---Bisiklet sayısı araba sayısından çok çok daha fazla bu şehirde...Az enerji çok iş prensibi benimsenmiş.
---Alice Harikalar Diyarındanın doğduğu yer.(Fotodaki kırmızı tükan: Alice'in Shopu) :))
---Christ Church bu şehrin en çok ziyaretçi alan yapısı.Çünkü Harry Potter'ın ilk iki filminin yemekhane sahneleri burada çekilmiş. Aynı zamanda Alice in Wonderland için de bazı mekanlar kullanılmış.
---Harry Potter'ın yemek salonunda dikkati çeken en İLGİNÇ şey ise Thomas Strange'in strange(tuhaf) tablosu. LCD ekran gibi neresinden bakarsanız bakın gözü gözünüzün içine bakıyor. vs...vs...


Çok fazla da uzatmak istemiyorum aslında.Sonuç olarak bana göre Oxford; böyle hayatta mutlaka ama mutlaka gitmeniz gereken bir yer değil ama niye gitmeyelim dimi?Gidin gidin ya...Ama kahvaltı yapmadan gidin ki Patisserie Valerie'nin mucize Tereyağlı Kruvasan ve tuna club melt sandviçini tadabilesiniz...

Sweatshirt: 19.99 pound
CitySightSeeing: 10.50 pound
Christ Church: 4.50 pound
Kruvasan: 1.90 pound
Sandwich: 7.75 pound :)
London-Oxford Train Roundtrip: 8 pound

8 Haziran 2010

Lady Gaga & Rihanna Konserleri

Hayatımın konserleri diye başlamak isterim.Hayalimin konserleri de diyebiliriz ama hala Beyonce'yi izleyene kadar hayallerim sonlanmış diyemeyiz. Erasmus hayatının bana yaşatabildiği en güzel şey bu iki konser oldu sanırım.İskoçya'nın Aberdeen şehrindeydim ben ve sadece 2.5 saat uzaklıktaki Glasgow'da gittiğim işbu konserleri sizlerle paylaşmak isterim a dostlar :)
Ladies and Gentleman; please welcome LADY GAGA (1 Mart 2010 Glasgow SECC)



İngiltere'ye gitmeden önce kafaya koydum illaki gidecem diye ama sen istediğin yere koy ,biletler çoktan tükenmiş. Ama Allah'tan http://www.ebay.co.uk denen bir mucize var ki -her ne kadar 35 poundluk bileti bana açık arttırmayla 100 pounda da satsa- bir rüya gerçek oldu. Yerim çok müthiş sayılmazdı ama en azından Gaga'nın burnunu seçebiliyordum :) 23 şarkı söyleyen ve 15 kıyafet değiştiren Gaga'cığımın performansı anlatılamaz yaşanır denen cinstendi. Dance in the Dark şarkısıyla açılış yapıp favorim Bad Romance ile geceyi sonlandıran bu hatun canlı sesi ve dansıyla yeri göğü inletti. Çirkin ama enteresan bir sahne ışığı var.

Lady Gaga'dan canlı "Lovegame"


Enteresan bir sahne ışığı var demişken sahne ışığının babasını gördüm ben Rihanna'da Gaga'dan sonra. :) (20 Mayıs 2010 Glasgow SECC)

Her ne kadar 15 şarkı söyleyip Lady gaga kadar kıyafet değiştirmese de güzelliği herşeye yeter Rihannacığımın. Lady Gaga konserinde düştüğüm hataya düşmeyip bu sefer ayakta bilet aldım ama bu da bir hataymış. Hata olmasaydı en önden seyredeceğim hırsına kapılıp 4 saat ayakta beklemezdim. En azından ilerleyen günlerde ayaklarımı ve belimi daha iyi hissedebilirdim değil mi? Russian Roulette şarkısıyla açılışı yapıp Umbrella ile bitiren bu hatunun konser öncesi showunu yepyeni çıtır çıtır bir grup "Pixie Lott" yapıyor. Konserdeki favori show bana göre, pembe tankıyla havalandığı o dakikalar. Türkiye'de Kuruçeşme Arena'daki showuna bu atraksiyonların hiçbirini getirmemesi ve sadece 1 kıyafet giyinmesi bir o kadar daha şanslı olduğumu hissettirdi bana. Son hayalim kaldı başta da söylediğim gibi: Beyonce. Onun da konserine gidersem şayet işte o zaman bu blogu yakarım ben yüz gün yüz gece yakarım.

İngiltere'nin biletixi http://www.ticketmaster.co.uk ;)

p.s.: Lady Gaga konser biletleri yeni fiyatları 70-100 pound arası değişmekte. Bilginize...


Lady Gaga konser bileti: 35 pound(Ebay açık arttırma 100 pound) :)
Rihanna konser bileti: 45 pound